Cuma, Aralık 26, 2014

Google Play Kitaplar’da bir detay


Daha önce Google Play Kitaplar uygulaması ile ilgili bir yazı yazmıştım. Şimdi ise eklemeden geçemediğim bir özelliğinden bahsedeceğim. Google’ın en sevdiğim özelliklerinden birisi bazı detayları uygulamalarının içerisine saklaması. Aslında çok da gizli birşey değil bahsettiğim şey ama eminim ki Google Play Kitapları kullanan pek çok kişi bu özelliğin farkında değildir. Zaten blog yazmamın amacı da ahkam kesmek değil farkettiğim bazı detaylarda farkındalık yaratmak.

Şöyle ki, Android kullanıcıları widget ların sağladığı avantajları bilirler. Bahsettiğim şey Google Play Kitaplar uygulamasının widget ı aslında. (Widget lafını tam ifade eden Türkçe kelime yok galiba)

Android kullanan herkesin widget eklemeyi bildiğini varsaydığımdan bu detaya girmiyorum. Bilmeyen Google’ dan kolaylıkla öğrenebilir.

Uygulamanın widget ını telefon veya tabletinizin ana sayfasına konumlandırmak istediğinizde sizden kütüphanenizden bir kitap seçmenizi isteyecek. Kitabınızı seçtiğinizde seçtiğiniz kitabın kapağının ana sayfanıza uygulama ikonu olduğunu göreceksiniz. Artık kitabı her okumak istediğinizde bu ikona tıklamanız yeterli. Kitabınız otomatik olarak kaldığınız yerden açılacaktır.

Kitap kapağımız bir uygulama gibi görünüyor.
Kapak fotoğrafı : dixieroadrash





Perşembe, Aralık 25, 2014

Pinterest ‘i duydunuz mu?


Günümüzde sosyal medya ve içerikler -başta facebook ve twitter olmak üzere- hızla genişliyor. Bloglar, fotoğraf paylaşım siteleri ve birçok farklı mecrada görsel paylaşımlar dönüyor. Bu kadar yoğun, (gerekli veya gereksiz) bilgi karmaşasının içinde kendinize bir düzen kurmazsanız kaybolacağınız aşikar.

Pinterest nasıl bişey?


Farklı farklı sitelerde beğendiğiniz görsel paylaşımları içinde toplayacağınız bir bulut servisi düşünün. Ya da şöyle anlatayım:

Farzedin ki konularına göre ayırıp duvarınıza astığınız mantar panolarınız var. Kitap, dergi karıştırırken ilginizi çeken bir sayfayı yırtıp ilgili panoya iğnelediğinizi hayal edin. Sonra o panoları arkadaşlarınızla paylaştığınızı düşünün.

İşte bunun Internet’teki adı Pinterest.

İlgilendiğiniz kategorilere girdikten sonra dünyanın dörtbir sitesinden paylaşılan görseller size yeni ufuklar açacak yeni fikirler verecek. Siz sadece ilgilendiğiniz bir kategori seçin. Arkasından beğendiğiniz bir Pin (Panonuza iğnelediğiniz her bir paylaşımın adı) açıp altına doğru ilerlediğinizde o pin ile ilgili bir dolu başka pin’e ulaşacaksınız. Kendinizi dipsiz bir kuyuya iniyormuş gibi hissedebilirsiniz. Özellikle hanımların ilgisini çekecek çok sayıda kategori mevcut. Android ve iOS üzerinde çalışan mobil uygulaması çok çok başarılı.

Benim profilim ve tanımlı panolarım bu şekilde görünüyor.

Ben ne için kullanıyorum ?


Ben pinteresti yeni fikirler keşfetmek ve bir tür görsel koleksiyon ortamı olarak kullanıyorum. Kendin-Yap, dekorasyon, tasarım, fotoğraf gibi konularda yaratıcı fikirler keşfetmemi sağlıyor.

Pinterest hesabımı incelemek, belki takip etmek isterseniz buradan buyrun.

Orjinal blogunu ise buradan takip edebilirsiniz.



Pazar, Kasım 23, 2014

Kahve Delisi


Kahve içmeyi severim. Ama kahve içmeyi!.. Yanlış hatırlamıyorsam 6-7 sene önceydi. O güne kadar kahve diye yutturulanların şekerle tatlandırılarak bişeye benzetilmeye çalışılan kahvemsi içeçekler olduğunu farkettim. Önce bir yerden rastgele kahve çekirdeği aldım. Sonra manuel çalışan bir el değirmeni. Arkasından sıradan bir espresso makinası. Sonra başladım interneti didiklemeye. Huyumdur, merak sardığım şeyi en ince detaylarına kadar öğrenmek isterim. Bir foruma denk geldim. Orada bir kullanıcı vardı. “kahve delisi” takma adında. Her acemiye üşenmeden, uzun uzun anlatımlar yapar sanki orada yaşardı. Kendine has bir anlatım tarzı vardı. Bu işin ticaretini yapmıyordu ama konusunda uzmandı. Ne yalan söyleyeyim bende kendi adıma çok şey öğrendim kahve delisinden. Ne üzücü ki o foruma şu anda ulaşamıyorum. Neyse ki önem taşıdığını düşündüğüm her bilgiyi mutlaka arşivlerim. Geçen gün evernote arşivimi tararken gördüm o notları ve blogumdada olmasına karar verdim.

Hani yukarıda dedim ya : “kahve çekirdeği, değirmen ve sıradan bir makina aldım.” diye. İşte onu sormuşum kahve delisine. “İyi kahve yapmak için bunlar nasıldır?” diye.

O da bana “Bu senin için geçici bir heves mi yoksa ciddi olarak bu konu ile ilgilenmeyi düşünüyor musun?” diye sormuş.

Bende “tabi ki ciddi” demişim ve arkasından kahve delisinin cevabı şu olmuş :

Tamam benim de öğrenmek istedigim buydu. Çünkü sadece anlık meraklı bir kahve içicisi ile daha iyisini arayan, bunun için çaba gösterecek kahve içicisi arasında “bence” büyük fark var. Hem ayıracakları para ve zaman daha farklı hem de bakış açıları daha farklı. Kahveyi arada bir içen ve içtigi şeyin kendileri için çok da önemi olmayan bir kitleye kahve ve ekipmanları hakkında bilgi vermek, onları daha üst seviye ürünlere yönlendirmek kesinlikle mantıksız ve karşıdaki için de sıkıcı, soğutucu bir deneyim yada sadece genel kültür olmaktan öteye gitmiyor.
Şimdi sevgili özgür, hızlıca yol alabilmek için kibarlığı bir tarafa bırakıp, açık ve acı konuşacagım. An itibarı ile elindeki kahve yapmak için kullandığın malzemeyi yine fotoğraf üzerinden kıyaslayacak olursak.. (tabi bir sure sonra bu fotoğrafla kıyaslama işini yapmayacağız, sadece daha kolay anlaşılsın diye senin iyi bildiğin bir alandan örnek veriyorum) Hani cep telefonlarına kamera ilk kez konulmuştu ve o kameralar ancak 640×480 ebadinda gizli kamera ile çekilmiş gibi, grainli ve düşük çözünürlüklü kalitede görüntüler veriyordu ya.. Hah işte sendekiler ondan da beter!
Burada bana içinden saydırman için sana 5 dakika bırakıyorum sonra devam edecegim.
Evvet doldu 5 dakika, gelelim ekipmanlara. Neden? Büyük ihtimal bunu soruyorsundur, bu makinelerle kahve yapıyorum, içilebiliyor da diyorsundur. Kahve işinde önemli bir nokta var ki, o da şudur –> kahve için asla ve asla tek başına yeterli “bir” etken yoktur, kahvesinden makinasina, makinasindan kullanıcısına, kullanıcısından suyuna, havadaki o günkü neme, kavurucuya, kavurucunun kullandığı kavurma aletine, kavrulan yeşil çekirdegin tazeliğine, kavrulmuş çekirdeğin tazeliğine, saklama koşullarına, öğütücüye, öğütme kalınlığına, kullanılan malzemelerin doğru oranda kullanımına kadar dikkat edilmesi gerekir (ki daha tamamını sayamadım). Bakın yanlış anlaşılmasın bunlardan biri olmazsa olmaz durumu değil bahsettiğim şey. Bunlardan her birini ne kadar daha iyi hale getirirseniz çıkan netice de o kadar iyi olacaktir. Aynı şekilde bu bileşenlerden en önemsiz gibi görünen havadaki nem’i hesaba katmadığınızı varsayalım, geri kalan herşey mükemmel, çıkan kahve rezalet olabilir
Fakat tabi ki bu yazdıklarım, sizin daha alt düzey ekipmanla iyi sonuçlar alamayacağınız anlamına gelmez. Elinizdekileri üst seviyede kullanırsınız, güzel sonuçlar yakalamaya başlarsınız… Ancak… bu sadece elinizdeki ana maddeyi çok iyi tanıyarak mümkün olacaktır, yani kahveyi.. Artı ehemmiyetle belirtmeliyimki şu ana kadar bildiğiniz doğru yada yanlış herşeyi arka plana atıp öyle başlayın bu kahve işine.
Ekipmanlarla ilgili sorularınıza an itibari ile cevap vermek pek istemiyorum, doğru baslangıç noktasının ekipman olmadığına inanıyorum, zira kaliteli kahve kullanarak herhangi bir ekipmanla içilebilir birşeyler çıkarmak mümkün ama kalitesiz kahve ile isterseniz ekipmanlarin şahını kullanın sonuç hüsran olacaktır. İyi bir kahve ile hiç makine olmadan sadece 1 filtre kağıdı kullanarak, yada sadece 1 cezve kullanarak da mükemmel kahve yapılabilir. Bu arada.. starbucks, illy, lavazza, segafredo, gloria jeans, tchibo, yada X firmanın Y blendini gurme kahve diyerek satması vs bunlar kesinlikle konumuz dışındadır. Ne yazıyorsam tamamı “specialty coffee” üzerinedir, diğer bahsi geçen kahvelerin yarısının satış sırasında pazarlama taktiği olarak isim kullanımı haricinde “specialty coffee” ile alakası yoktur, kalan yarısı da zaten market kahvesi tabir edilen kahvelerdir. Kötüdür tu kakadir da demiyorum, kahve sektörü içinde tamamen ayrı bir kategori ayrı bir kullanıcı kitlesi mevcut. Haa bireysel olarak bana sorarsanız tu kakadir o ayrı
Yazıyı bitirirken son sözüm –> yavaş.. aceleye gerek yok, kahveler bitmiyor, ekipmanlar kaçmıyor.. bir seferde bir adım

Pazartesi, Kasım 17, 2014

Nexus için OTA dosyası ile manuel güncelleme


Aylardır Nexus cihazlar için Android 5.0 Lollipop güncellemesini bekleyen kullanıcılar nihayet kavuştular. Ama her zamanki gibi telefona gelen otomatik güncelleme biraz gecikmeli olarak geliyor. Google ülkelere göre mi yoksa seri numaralarına göre mi dağıtımı paylaştırıyor bilemiyorum ama fabrika imaj dosyasının yayınlanmasından çok daha sonra otomatik güncelleme telefona ulaşıyor.

Güncelleme yöntemlerinden bir önceki yazıda biraz bahsetmiştim. Şimdi ise OTA ile günceleme konusundan biraz bahsedelim istiyorum. Zira bu konuda güncellemenin kendi telefonuna ulaşmasını beklemekten usanan çok sayıda kullanıcı olduğunu görüyorum. Neden güncelleme gelmedi diye her saat hayıflanan, google a söven kullanıcıları gördükçe hayretle izliyorum. İşlem biraz bilgisayar bilgisi sahibiyseniz çok basit aslında.

OTA nedir?

OTA mevcut sistemin üzerine yapılan bir tür yamadır. Bu sayede mevcut verilerinizi ve ayarlarınızı kaybetmeden sistemin güncellenmesi sağlanır. OTA aslında bir zip dosyasından ibarettir. Bu dosyanın indirme linkleri konuyla ilgili sitelerde ilk fırsatta paylaşılır. Bu konuda benim takip ettiğim site öncelikli olarak Android Police dir. Lollipop sürümü ile ilgili OTA linklerini buradan indirebilirsiniz.

OTA dosyasının hangi sürümden hangi sürüme geçiş için hazırlandığı önemlidir. Örneğin mevcut sürümünüzde farklı bir kernel kullandıysanız OTA güncellemesi hata ile kesilecektir. Yapılan yamanın sistemi bozmaması için bir önlemdir.
Başlamadan önce özellikle belirtmek istiyorum. Burada yapacağımız işlemin otomatik gelen güncellemeden hiçbir farkı yok. Garantinizi etkilemez. Verileriniz silinmez.

Yukarıdaki OTA linkleri sayfasında Nexus 4 e bakarsanız “4.4.4 (KTU84P) -> 5.0: occam LRX21T from KTU84P” ifadesini göreceksiniz. Bu şu demektir: Bu OTA dosyasını yükleyebilmek için telefonunuzun 4.4.4 KTU84P versiyonunda olması gereklidir.

Herşeyden önce PC mizin üzerine Nexus Driver ımızı düzgünce kurabilmemiz lazım. Bunun için şu adresten Universal Naked Driverkurulum dosyasını indirelim. Windows XP için sorunsuz kuruluyor. Windows 7 ve 8 içinse aynı adresteki resimli yönergeleri izleyerek kurabilirsiniz. Windows 8 için hala sorun oluyorsa şu yönergeleri deneyebilirsiniz.

Driver’ları kurduysanız işin en zor kısmını geçtik demektir.

Güncellemeyi yüklemek için kullanacağımız android-adb_fastboot-16.01.zip dosyasını indirin.
Düzeltme : 5.0.1 versiyonu ile birlikte adb versiyonu değişti. O yüzden linkteki adb dosyasını indirip kullanın.

C: de nexus4 adında bir dizin açıp indirdiğimiz zip dosyanın içini buraya kopyalayın.

Şimdi telefonumuzu USB port kablosu ile PC ye bağlayalım. Telefonu kapatıp fastboot modunda açalım. Bunun için telefon kapandıktan sonra Power ve ses kısma tuşuna basılı olarak açtığımızda karşımıza şöyle bir ekran gelmeli.

fastboot modu

Artık komut satırına geçip nexus4 dizinine geliyoruz. Bundan sonraki tüm işimizi burada yapacağız. PC mizin telefonu tanıdığından emin olmak için komut satırında fastboot devices yazıyoruz. Herşey normalse (driver larımız doğru yüklendiyse) aşağıdaki gibi bir sonuç almamız lazım.

İndirdiğimiz OTA dosyasınıda c:\nexus4 dizinine kopyalayın. Şimdi adım adım ilerleyelim :

  • Telefon fastboot menüsünde iken (Kapatıp, Power ve Ses Kısma tuşuna basılı tutarak fastboot modunda açabilirsiniz) Yukarıda yeşil renkte “Start” göründüğünde, kırmızı “Recovery mode” yazısına gelinceye kadar ses kısma tuşuna birkaç kez basın.
  • Arkasından power tuşuna basıp “Recovery mode” a geçiş yapın. Bu ekranda bir Android resmi ve küçük kırmızı bir üçgen görmelisiniz.Power tuşu ile Ses açma tuşuna aynı anda basıp ses açma tuşunu önce bıraktığınızda recovery menü seçenekleri görünür duruma gelecek.
  • Menüden aşağıdaki resimde gödüğünüz şekilde “apply update from ADB” seçeneğini seçin. Bir sonraki ekran, alttaki sarı yazı ile güncelleme işlemini yapmanızı bekleyecektir.
  • PC de konsolda (cmd) c:\nexus4 dizini içerisindeyken aşağıdaki komutu yazarak işleme başlayabilirsiniz.
  • adb sideload 1c6f10c34ed54fb29844906b2f041c900ba23a6b.signed-occam-LRX21T-from-KTU84P.1c6f10c3.zip
  • Herşey yolunda gittiyse birkaç dakika içinde sisteminiz güncellenecektir.

Güle Güle Kullanın ...




Salı, Ekim 28, 2014

Android 5.0 Lollipop için Manuel Kurulum Yöntemi

Google, Android 5.0 Lollipop sürümünü 3 Kasımda yayınlayacak. Google, yeni bir Android sürümü yayınladığında doğal olarak ilk önce kendi ürünü olan Nexus cihazları için yayınlar. Bu yüzden tüm Nexus kullanıcıları 3 Kasım tarihine kilitlenmiş durumda.

Sürüm, Google tarafından yayınlandıktan sonra güncelleme yapmanın birden fazla yöntemi var.

Normalde süreç şöyle çalışır : (Nexus lar için geçerli olduğunu tekrar hatırlatayım.)

  1. Telefon veya tabletinizde “Yeni bir Güncelleme Var” uyarısı ile karşılaşırsınız ve güncellersiniz. Buna OTA (Over The Air) denir. Teknik bilgiye sahip olmayan son kullanıcılar için en güvenli ve kolay yol budur.
  2. 3.parti toolkit vs. gibi programlar yardımıyla yine çok fazla teknik detaylarla boğuşmadan kurulum yapmayı sağlar.
  3. Google, her nexus cihazının işletim sistemi kurulum imaj dosyalarını burada yayınlar. İmaj dosyasını buradan indirir ve teknik talimatları izleyerek kurulumu yaparsınız.
  4. Manuel kurulum. Bu yöntem aynı zamanda benimde tercih ettiğim yöntemdir. 3. adıma çok benzer. Farkı şudur : 3. adımda indirdiğiniz imaj dosyası kendi içinde sistem, kullanıcı data, radio , kernel vs. gibi farklı bölümler içerir. Bu bölümleri ayrı ayrı kurabilirsiniz. Böylece, örneğin farklı bir kernel deneyip orjinale dönmek istediğinizde sadece kernel bölümünü dönerek zaman kazanırsınız. Ne yaptığınızı bildiğiniz sürece hiç bir riski yoktur.

Google, OTA yayınlamaya başladığında her ülkeye aynı anda yayınlamaz. Fakat imaj dosyalarını yukarıda verdiğim linkte hemen yayınlar. Bu sayede hiç beklemeden sisteminizi yükseltebilirsiniz.

Ben bu tip büyük güncellemelerde sistemi sıfırlayıp yeni bir kurulum yapmayı tercih ediyorum. Bunun içinde yukarıda bahsettiğim 4. yöntemi kullanıyorum. Bu yöntemin detaylarını, nasıl uygulandığını eski versiyonlar için daha önce yazmıştım. Bunda da değişiklik yok. Aynı şekilde Android 5.0 Lollipop imajı yayınlandığı anda uygulanabilir.

Görüşmek üzere …

Pazartesi, Ekim 20, 2014

Instapaper ile keyifli okumalar

Boş vakitlerde, yol ve yolculukta, tablet veya telefon üzerinden birşeyler okumayı seviyorum. İnternet üzerinde düzenli takip ettiğim blog yazıları, gazetelerin köşe yazarları, e-kitaplar veya dijital dergiler gibi bir çok içeriği takip etmeye çalışıyorum. Fakat bir sorun var ki tabletim sadece kablosuz ağ bağlantısına sahip. Kablosuz internetin olmadığı yerlerde online içeriklere erişemiyorum. Bu noktada instapaper imdadıma yetişiyor. Instapaper ücretsiz bir bulut servisi. (Ek özellikler için ücretli tarafıda var. Ancak benim ihtiyacımı ücretsiz olarak tamamen karşılıyor)

Instapaper ne işe yarar?


Teknolojiye ve okumaya meraklıysanız e-kitap dizgilerinin temiz ve okunaklı görüntülerine aşina olmuşsunuzdur. Instapaper, tarayıcınıza kuracağınız eklentisi sayesinde internet sayfalarındaki okumak istediğiniz kısmı sayfanın diğer öğelerinden arındırarak tertemiz bir formatta sizin instapaper hesabınıza aktarıyor. İstediğinizde iOS/Android tablet, telefon veya masaüstü/dizüstü bilgisayarınız üzerinden bu içeriğe ulaşabiliyorsunuz. En güzel tarafıda aktardığınız içerikleri okumak için internet bağlantınız olması gerekmiyor.

Instapaper a içerik kaydetmenin birden fazla yolu mevcut.

  • Instapaper hesabından direk url ekleyebilirsiniz.
  • Internet tarayıcınıza yükleyeceğiniz instapaper eklentisi ile bulunduğunuz sayfayı tek tıkla aktarabilirsiniz.
  • Instapaper ın size özel verdiği email adresine attığınız mail, direk instapaper hesabınıza kaydedilir.
  • Android de zaten hep var olan ios da ise 8 versiyonu ile beraber gelen uygulama paylaşım menüsünden instapaper a direk yönlendirme yapabilirsiniz.
  • Ayrıca bildiğim kadarıyla Kindle desteğide mevcutmuş. Kindle kullanmadığım için deneme şansım olmadı.

Son güncelleme ile Instapaper da gördüğünüz içeriği birebir Evernote a da aktarabiliyorsunuz.

Benzer özelliklerde birde pocket servisi var. Fakat instapaper bana kitap okuma hissini daha çok veriyor. Ayrıca konu başlıklarını düzenlemeye olanak tanımasıda instapaper tercih etmemin diğer bir nedeni.

instapaper, ifttt servisi üzerinde de kullanılabilir bir kanal olarak mevcut. Bu konu apayrı bir yazı konusu ama yine de bahsetmiş olayım. Kendinize uygun kurulumları yaparak ilgi duyduğunuz konuların instapaper listenize otomatik olarak eklenmesini sağlayabilirsiniz.
Okumaya ve teknolojiye meraklıysanız ve instapaper ı daha önce duymadıysanız bi inceleyin derim.

Perşembe, Ekim 09, 2014

Chromecast için backdrop özelliği geldi.

Nedir bu “backdrop” özelliği?

Daha önce chromecast ile ilgili yazımda bahsetmiştim. Chromecast, yukarıdaki resimdeki gibi hazırda beklerken size güzel fotoğraflar gösteriyordu. “Backdrop” özelliği ile göstereceği fotoğrafları özelleştirebiliyorsunuz. Sanatsal fotoğraflar, hava durumu, haber gibi seçeneklerin dışında Google+ Albümlerinizide burada görüntülenecek şekilde ayarlayabiliyorsunuz. Böylece chromecast’ iniz boş kaldığında harika bir dijital fotoğraf çerçevesine dönüşüyor.

 

Android için APK dosyasını buradan indirip kurabilirsiniz.

iPad ve iPhone için ise AppleStore’dan kurabilirsiniz.

Kaynak

Çarşamba, Ekim 08, 2014

Lightroom Kataloğunu Birden Fazla Bilgisayarda Paylaşmak


Varsayalım ki fotoğraflarınızı arsivlemek ve düzenlemek için Adobe Lightroom kullanıyorsunuz. Yine varsayalım ki evdeki masaüstü bilgisayarınız, dizüstü bilgisayarınız, işyerindeki bilgisayarınız gibi birden fazla bilgisayarınız var. Lightroomda oluşturduğunuz kataloğunuzu diğer bilgisayarlarınızdan da kullanma ihtiyacınız olmadı mı? Mutlaka olmuştur. Bunu yapabilmenin birden fazla metodu var. Değerlendirip hangisinin size uygun olduğuna kendiniz karar vermelisiniz. Öncelikle bazı limitlerimiz var. Örneğin Lightroom un kataloglama için kullandığı veritabanı(SQLite) maalesef çok kullanıcılı erişim için tasarlanmamıştır. O nedenle kullanacağınız kataloğun veritabanı dosyalarının fiziksel yeri, bilgisayarınıza bağlanmış bir disk üzerinde olmalıdır. Ağ üzerinde bir lokasyonda olamaz. Özetle Lightroom, ‘tek kullanıcılı’ bir uygulamadır ve Adobe, kataloğun ağ üzerinde tutulmasına veri bütünlüğünün bozulması riskine karşı izin vermez.

Peki bu durumda ne yapacağız? Seçeneklerimize bir göz atalım:

  1. Fotoğraflar ve Lightroom Kataloğunu harici disk üzerinde tutun. Bu yöntemi kullanmak için harici diski bağlayacağınız her bilgisayarı aynı sürücü harfini alacak şekilde ayarlamalısınız. Bu yöntem oldukça esnek olmasına rağmen performansı, dahili disk sürücüsüne göre daha düşüktür. Ama USB 3.0 seçeneğini kullanmak güzel sonuçlar vermektedir. Ayrıca basitçe harici diskin yedeğini almak tüm fotoğraflarınızın ve kataloğunuzun yedeğiniz almanızı sağlayacaktır.
  2. Lightroom Kataloğunu dahili diskinizde tutun ve kataloğu diğer bilgisayarlarınız arasında kopyalayın. Fotoğrafları ise dahili/harici diskte veya network üzerinde tutabilirsiz. Bu kullanım metodunda bir bilgisayarı ana bilgisayar olarak belirlemelisiniz ki en güncel kataloğun olduğu bilgisayar belli olsun. Diğer bilgisayar üzerindeki katalogta bir değişiklik olursa ana bilgisayardaki kataloğuda güncellemelisiniz. Aksi halde kontrolü kaybederseniz içinden çıkılmaz hale gelebilir. Bu yöntemi tercih eden olur mu bilmiyorum ama yönetimi oldukça zor.
  3. Lightroom Kataloğunu bulut depolamada (Dropbox gibi) tutun. Kullanacağınız her bilgisayarda bulut depolamanın senkronizasyon programının kurulu olması şart. Fotoğrafları ise dahili/harici diskte veya network üzerinde tutabilirsiz. Bu metodun ilk koşulu senkronizasyon için hızlı bir internet bağlantısına sahip olmanız. Dropbox sadece değişen dosyaların hareketlerini izlediği için bilgisayarlar arasında çok hızlı bir şekilde senkronizasyon gerçekleşir. Fakat programda senkronizasyon olacak klasörleri seçerken (Selective Sync) Lightroom Kataloğunu dahil etmeli ama fotoğrafların önizleme dosyalarını hariç tutmalısınız. Bu çözüm sonuçta çalışıyor. Ama unutmayınız ki katalog dediğimiz şey bir veritabanı. Senkronizasyonda çıkabilecek en ufak bir aksaklık dosyalar arasında tutarsızlığa neden olur ki bu da kataloğunuzun bozulmasına sebep olabilir. Bu yöntemi kullandığınızda programları açıp kapatırken veya bilgisayarınızı kapatırken senkronizasyonun tamamlanmış olmasına özellikle dikkat etmelisiniz.

Ben hangisini tercih ediyorum?

Benim tercihim 1.seçenek. Fotoğrafların orjinallerini ve Lightroom Kataloğunu USB3.0 veriyoluna sahip harici disk üzerinde tutuyorum. Ayrıca tüm presetleri katalog içinde tutacak şekilde ayarladım. Böylece Lightroom kurulu olan herhangi bir bilgisayarda (Sürücü harfi aynı olmalı) kataloğu açtığımda herşey bıraktığım gibi geliyor.

Birde aynı diskte “seçme” fotoğrafların 2048 piksel versiyonlarının ayrı bir kataloğunu tutuyorum. Onunda amacını ve mantığını başka bir yazıda anlatırım artık.

Kaynak

Salı, Ekim 07, 2014

Cinemagraph Yapmayı Denedim.

Cinemagraph diye bir şey varmış. Fotoğraf gibi sabit bir görüntü düşünün ama bazı bölümleri hareketli. Akıllıca planlanıp yapılırsa izlemesi şaşırtıcı ve eğlenceli. Photoshop kullanmayı seviyorsanız yapması çok zor değil. Şurada nasıl yapıldığını detaylı bir şekilde anlatıyor. Bende naçizane aşağıdaki örneği denedim. Bakın burada çok eğlenceli örneklerini de görebilirsiniz.

İlk denemeye göre fena değil sanki…


Pazartesi, Ekim 06, 2014

Kahvaltı için güzel bir mekan – Karaçam



Bahar aylarının vazgeçilmez kaçamakları olan kahvaltı mekanları, son günlerde epeyce çoğalsada doğa ortamı, lezzetli yiyecekler ve iyi hizmeti birarada bulmak biraz şans işi. Ailemle tercih ettiğimiz bu mekanın pek bilinmediğini tahmin ettiğim için paylaşmayı düşündüm. (Paylaşmak iyi bir fikir mi acaba?) İzmir’ lilerin kahvaltı mekanlarında sıkça tercih ettiği Çiçekli Köy’ ün -sanırım- tam ters istikametinde kalması nedeniyle burası genelde sakin oluyor.

Karaçam Kahvaltı ve Piknik Alanı


Karşıda görülen alan ilkbahar aylarında çimlendiriliyor ve masalar çimlerin üzerine yerleştiriliyor.

Çevrede tavukların, kazların ve tavşanların serbestçe gezindiği ortamda çocukları rahatça kendi hallerine bırakabilirsiniz. Kahvaltılık çeşitleri yeterli ve lezzetli. İçinde odun ateşi olan semaver ile çay servisi yapılıyor. Bir de tuvaleti oldukça temiz. Kahvaltınızı yaptıktan sonra isterseniz çam ağaçlarının arasından küçük bir orman gezintisine çıkabilirsiniz.

İsterseniz devamını fotoğraflar anlatsın.
Haa, fiyatlar mı? Makul. Örnekse 2 kişilik kahvaltı için 36TL hesap ödedik. (Pazar harici günler daha ucuz oluyormuş.)
Semaveriniz hemen hazır oluyor.
Temiz çam havası insanı az da olsa şehirden uzaklaştırıyor.
Hafif tırmanmalı yürüyüş kahvaltı sonrası iyi gelebilir.
Etrafta bir dolu tavşan görebilirsiniz.
Fotoğraf çekmek için bile yanaşmak zor tabi.
Yorulduğunuzda dinlenecek yerlerde mevcut.
İsterseniz sadece piknik yapmak içinde buraya gelebilirsiniz.
Yukarıdan Manisa yolu böyle görünüyor.
Çiçekli Köy’e gidiş istikametinde bu şekilde Karaçam’a geçebilirsiniz.

Çarşamba, Eylül 17, 2014

iOS 8 bugün yayınlanacak.



Android kullanmamış olan iOS(iPhone) kullanıcılarının çok da farkında olmadığı bazı özellikler iOS8 ile birlikte gelecek.

Telefonda sıkı bir Android kullanıcısı olarak tablette iPad tercih ettiğimden dolayı bazı alışkanlıkları bulamamak can sıkıcı olmuştu. Ama iOS8 ile birlikte bu eksikliklerin giderilecek olması güzel oldu.

Benim ilgilimi çeken özellikleri şöyle paylaşayım :
  • Uygulamaların diğer uygulamalar ile iletişim kurabilmesi sağlanacak. Örneğin safaride dolaşırken sayfayı pocket uygulamasına paylaş butonu ile gönderebileceksiniz. Şu anda bunun için bookmarklet vs. gibi türlü cambazlıklar yapmak gerekiyor.
  • 3.party klavye uygulamaları desteği geliyor. Swiftkey veya Swype a alışmış bir Android kullanıcısı artık iOS klavyesinde sudan çıkmış balık gibi olmayacak. Özellikle telefonda Android, tablette iOS kullananlar aynı klavyeyi kullanarak rahat edebilecekler.
  • Bildirimler ekranında, uygulamaya gitmeden -gelen maili direk silmek veya arşive atmak gibi- aksiyon uygulayabileceksiniz.
  • Daha çok fotoğraf merakı olanların hoşuna gidecek olan manuel kamera kontrol imkanı geliyor. Enstantane, diyafram ISO gibi temel parametreler manuel ayarlanabilecek.
Şimdi bekleyelim bakalım.

Salı, Eylül 16, 2014

Fotoğrafları Facebook yerine Flickr ‘da tutmak için 10 sebep..


Öncelikle fotoğraf çekmeye merakınız var fakat çektiğiniz 80 fotoğrafın 80 inide ayıklamadan Facebook’a yüklüyorsanız bu yazıyı dikkate almayınız.
  1. Flickr, fotoğraf dosyalarını en yüksek çözünürlükte saklar ve gösterir. Ara çözünürlüklere biraz keskinlik uyguladığı için fotoğraflarınızın ön izlemeleri daha hoş görünür.. Facebook en az %80 sıkıştırma yapar ve fotoğraftaki detayları kaybettiğinizi görünce canınız sıkılır.
  2. Flickr’ın web sitesi yakın zamanda büyük bir tasarım yenileme sürecinden geçti. Modern web tasarımına daha uygun bir şekilde yenilendi. Yenilikler gün geçtikçe de gelişiyor. Facebook’un klasik albüm tasarımı artık demode oldu. Çok ciddi bir tasarım yenilemesine gitmesi gerek. (bence)
  3. Flickr’ daki fotoğrafları kolaylıkla Facebook, Twitter, Tumblr, Pinterest gibi mecralarda paylaşabilirsiniz.
  4. Her iki mecrada kullanıcıya reklam gösteren gelir modeli kullanıyor. (Flickr Ad-free hariç) Fakat Flickr reklamları Facebook’dan çok daha az rahatsız edici. Facebook gibi bunaltmaz.
  5. Flickr, fotoğrafları yüklemek ve organize etmek için sürükle-bırak araçlar sunar. Facebook da ise bu işlemler çok daha can sıkıcıdır.
  6. Haritaları seviyorsanız flickr a yüklediğiniz fotoğrafları çekildiği yere göre bir dünya haritası üzerinde görüntüleyebilirsiniz. Fotoğraf makinanızın GPS i yoksa üzülmeyin. Çünkü fotoğrafın haritadaki yerini sürükle-bırak kolaylığı ile kendiniz ayarlayabilirsiniz.
  7. Flickr’ da 3 dakikaya kadar 1080p (Full HD) kalitesinde video yükleyebilirsiniz. Facebook daha uzun videolara izin verse de çözünürlük en fazla 720p olabilir.
  8. Flickr, inanılmaz boyutta fotoğraf tutkunlarıyla doludur. İlgi duyduğunuz herhangi konuda tartışma ve paylaşma gruplarına dahil olabilirsiniz. Kafanıza takılan birşeyi sorabilirsiniz veya fotoğrafınıza kritik yapılmasını isteyebilirsiniz.
  9. Flickr’ ın iş ortağı olan Aviary sayesinde fotoğraflarınızı işleyebilirsiniz. Facebook da ise henüz fotoğraf işleme aracı yok.
  10. Flickr ücretsiz olarak 1 Terabayt alan vermektedir. Bu sayede Flickr’ı fotoğraflarınızın yedeğini tutmak için bile kullanabilirsiniz.
Ayrıca iPad kullanıyorsanız flickr studio programına bayılacaksınız. 3. parti bir yazılım olmasına rağmen Flickr’ ın tüm nimetlerinden faydalanıyor. Salondaki koltuğunuzda otururken Flickr hesabınızı iPad inizden yönetebilirsiniz.

Flickr ilginizi çektiyse benim hesabıma göz gezdirerek başlayabilirsiniz.

Pazar, Eylül 14, 2014

Ne yapabilirim bu Chromecast ile …

Günümüzde hepimizin iyi kötü bir akıllı telefonu veya tableti var. (facebook ve candy crash sağolsun) Birde biliyorsunuz akıllı televizyonlar çıktı. Fakat bu akıllı televizyonların uygulama çeşitliliğinin az olması ve markalar arası uyumsuzluk hala bir problem. Tv lerin üzerindeki hafıza ve işlemci hızlarıda işin içine girince akıllı televizyonun akıllı tarafı pek pratik kullanılamıyor. Herşeyden öte televizyon izleme mesafesinden birşeyler yazmaya çalışmak veya bir yerlere tıklamak çok kullanılabilir birşey değil.

Belli ki Google, bu konuyu nasıl çözebiliriz diye kafa yormuş ki 2013 yılında Chromecast diye bir ürün tanıttı. Artık en ucuzundan en pahalısına her televizyonda HDMI port var. Chromecast’ in televizyonunuzda ihtiyaç duyacağı tek şey HDMI port. Chromecast kendi üzerindeki dahili kablosuz alıcı ile ev ağınıza bağlanıyor ve sizin kendisine bir medya içeriği göndermenizi bekliyor. Beklerkende size güzel manzara fotoğrafları sergiliyor.

Basit, işlevsel ve ucuz olarak tasarlandığı için ilgimi çekti. İlk fırsatta Amazon‘dan sipariş ettim. (Ülkemizde henüz satılmıyor.)

Chromecast Kutu Önden Görünüm
Kutu İçeriği
Chromecast yerleşimi
Yurtdışında özellikle Netflix desteği sayesinde büyük ilgi gördü. (Netflix, yurtdışında internet üzerinden ücretli hizmet veren büyük bir yayın portali) Fakat yetenekleri Netflix le sınırlı değil elbette. Günden güne Chromecast desteği veren birçok Android uygulaması çıkıyor. En büyük esneklik, Google ‘ın yazılım geliştirme API lerini yayınlaması ve bu sayede yazılım geliştiricilerin Android ve Chrome Browser ortamlarında Chromecast desteği sunmalarını sağlamak olsa gerek.


Chromecast, TV de takılı iken işte bu kadarcık yer kaplıyor.

Chromecast’ inizi TV nizin HDMI portuna taktıktan sonra varsa USB port üzerinden yoksa priz üzerinden enerjisinide veriyoruz ve otomatik olarak açılıyor. TV nizin kumandasından uygun HDMI portunu açtığınız da bir “setup” ekranı ile karşılaşacaksınız. Bir sefere mahsus chromecast inizin adı ve kablosuz modeminizin şifresini tanımladıktan sonra aşağıdaki ekran sizin içerik göndermeniz için hazır durumda bekleyecek.

Chormecast Hazır. Sizi bekliyor.

Bu noktadan sonra neler yapabilirsiniz?

1. Android üzerinde Chromecast ile uyumlu olan uygulamaları kullanabilirsiniz.

Localcast : Telefonunuzdaki medya dosyalarını TV de gösterir. Ben, dizi/film leri TV de izlemek için kullanıyorum. Türkçe altyazı desteğininde olması programı bir adım öne çıkarıyor.

Dayframe : TV nizi dijital fotoğraf çerçevesine dönüştürüyor. Güzel tarafı kaynağı sizin belirleyebilmeniz. Kaynak, telefonunuzdaki fotoğraflar olabileceği gibi 500px, instagram, facebook, flickr gibi popüler sitelerdeki fotoğrafları veya kendi hesaplarınızdaki fotoğrafları bir slideshow gibi TV nizde izleyebiliyorsunuz.

Youtube : Youtube u anlatmaya gerek yok zaten. Youtube uygulamasındaki chromecast butonuna tıkladığınızda video yu TV de izlemeye devam edebilirsiniz.

Google Play Music : Kullanmayı en sevdiğim uygulamalardan birisidir. Tüm müzik kütüphanenizin burada olduğunu düşünün. Daha önce Google Play Music ile ilgili bir yazı yazmıştım. Tüm müziklerinizi chromecast sayesinde TV nizden (dolayısıyla ses sisteminizden) dinleyebilirsiniz.

Deezer : 30 milyonun üzerinde şarkı barındıran ülkemizdede hizmet veren bir site. Chromecast desteği ise inanılmaz derecede güzel. Deezer kullanıcısıysanız denemeniz lazım.

Google+: Google+ akışlarının ve fotoğraflarının chromecast desteğinin olduğunu söylemeye gerek yok tabi.



Youtube Tv ye aktarıldığında böyle görünüyor.
Dayframe Tv ye aktarıldığında böyle görünüyor.

2. iOS üzerinde Chromecast ile uyumlu olan uygulamaları kullanabilirsiniz. (Youtube gibi)

iOS üzerindede hatırı sayılır uygulama desteği olduğunu söyleyebilirim. Zaten youtube yeter.

3. Android telefon/tabletinizin ekran görüntüsünü televizyona yansıtabilirsiniz.

İstediğinizi yapacak uygulama bulamadıysanız üzülmeyin. Telefonunuzun veya tabletinizin ekran görüntüsünü Chromecast uygulaması sayesinde TV nize aktarabilirsiniz.


4. Notebook’ unuzdaki Chrome tarayıcıya Chromecast eklentisini yükleyerek tarayıcı sayfasını televizyona yansıtabilirsiniz.

Eğer chrome tarayıcı kullanıyorsanız bunu seveceksiniz. Yükleyeceğiniz chromecast eklentisi sayesinde tarayıcı ekranının sadece belirlediğiniz sekmesini televizyonunuza aktarabilirsiniz. Online dizi veya film izleyenler için güzel bir çözüm. Bunun dışında google ın kendi servislerinde (youtube, play music gibi) chromecast aktarımları uygulamaya özel bir arayüzde gerçekleşiyor.



Sonuç olarak; Android ekosistemini sıklıkla kullanıyorsanız Chromecast, fiyat performans oranı çok güzel bir ürün. Yukarıda gördüğünüz örnekler bir ev için ihtiyaç duyabileceğiniz hemen herşeyi karşılıyor.

Gerisi size kalmış.


Cuma, Eylül 12, 2014

Blogger’dan WordPress’e Taşınmak..



Blogger’da blogunuz var (ör: ozgurtekinsen.blogspot.com) ve kendi server’ınızda kendi domaininizle WordPress blog sistemine geçmek istiyorsunuz. Ancak daha önce yapmış olduğunuz paylaşımları ve google trafiğini kaybetmek istemiyorsunuz.

Geçen hafta tamda böyle bir ihtiyaçla karşılaştım. Blogger’da tuttuğum blogumu wordpress’in sayısız nimetlerinden faydalanabilmek adına, kendi domain adımla birlikte taşımaya karar verdim.. Bunu yaparken yazılar, yorumlar, sosyal medyadaki paylaşımlar, google aramalarında çıkan sonuçlarıda bozmamak için şöyle bir yöntem izledim. Açıkçası bu kadar basit olabileceğini düşünmemiştim. Belki birinin işine yarar diye paylaşmak istedim.


HER İHTİMALE KARŞI BLOGGER TARAFINDA YEDEK ALMAYI İHMAL ETMEYİN!

1. WordPress’in yönetici panelinde Araçlar/İçe Aktar (Tools/Import) menüsünden “blogger” seçeneğini seçin. WordPress gerekli eklentiyi yükleyecektir. Arkasından aktarmak istediğiniz blogger hesabınızı girin ve wordpress’e erişim yetkisini verin. “blogspot.com” blogunuzu seçin ve aktarımı başlatın. Yazılar, yorumlar ve resimler aktarılmaya başlayacaktır. Aktarım, blogunuzdaki veri miktarına göre biraz sürebilir.

2. WordPress yönetim panelindeki Görünüm/Düzenleyici üzerinden veya FTP üzerinden (ki benim tercihim her zaman ftp’dir) WordPress temanızın “functions.php” dosyasını açıp en üstüne aşağıdaki kodu yapıştırın.

<?php functionlabnol_blogger_query_vars_filter$vars $vars"blogger" return$vars add_filter'query_vars''labnol_blogger_query_vars_filter' functionlabnol_blogger_template_redirect global$wp_query $blogger$wp_query->query_vars'blogger' isset$blogger wp_redirectlabnol_get_wordpress_url$blogger add_action'template_redirect''labnol_blogger_template_redirect' functionlabnol_get_wordpress_url$blogger_slug global$wpdb preg_match'@^(?:https?://)?([^/]+)(.*)@i'$blogger_slug$matches "SELECT guid FROM $wpdb->posts LEFT JOIN $wpdb->postmeta ON ($wpdb->posts.ID = $wpdb->postmeta.post_id) WHERE $wpdb->postmeta.meta_key='blogger_permalink' AND $wpdb->postmeta.meta_value='$matches[2]'" $wp_url$wpdb->get_var return$wp_url$wp_urlhome_url ?> 

3. Şimdi Blogger tarafına geçin. Yönetim panelini açın. Templates sayfasını seçin. Templates sayfasının en altına indiğinizde “Revert to Classic Templates” seçeneğini göreceksiniz. Bu seçenek XML tabanlı tema yapısından TAG tabanlı tema yapısına geçmemizi sağlayacak. TAG yapısına geçtikten sonra Template Editörü içine aşağıdaki kodu yapıştırın. Ancak “ozgurtekinsen.com” olarak gördüğünüz kısımları wordpress te kullandığınız domain ile değiştirin.


titleBlogPageTitletitle <script> MainOrArchivePage windowlocation'http://ozgurtekinsen.com/' MainOrArchivePage BloggerItemPage windowlocation'http://ozgurtekinsen.com/?blogger=<$BlogItemPermalinkURLgt;' ItemPage/Blogger> </script MainPage "canonical""http://ozgurtekinsen.com/" MainPage BloggerItemPage "canonical""http://ozgurtekinsen.com/?blogger=<$BlogItemPermalinkURLgt;" ItemPageBlogger MainOrArchivePage "http://ozgurtekinsen.com"BlogTitle MainOrArchivePage BloggerItemPage "http://ozgurtekinsen.com/?blogger=<$BlogItemPermalinkURLgt;" BlogItemTitle BlogItemBody ItemPageBlogger
Hepsi bu kadar.

Artık eski blog adresinize (ozgurtekinsen.blogspot.com) girmek istediğinizde, yeni blog adresinize yönlendiğini göreceksiniz. Daha da güzeli, herhangi bir yerde daha önce paylaşmış olduğunuz eski blogunuza ait bir yazının linkine tıkladığınızda yeni blogunuzdaki aynı yazıya yönlendiğini göreceksiniz.

İhtiyacı olanlara faydalı olması dileğiyle.

Kaynak (İngilizce)

(Yukarıdaki linkte RSS hizmetleri ile ilgilide taşıma adımları var. Ancak ben onu uygulamadım.)

Perşembe, Eylül 11, 2014

Hatırlamak istediğimiz bilgilere ne kadar hızlı ulaşabiliyoruz ?


Eskiden beri kırtasiye ürünleri ilgimi çekmiştir. O nezih kırtasiyelere bıraksalar saatlerce sıkılmadan vakit geçirebilirim. Sebebi bundan mıdır bilmem ama dijital not alma araç gereçleride en az konvansiyonel olanları kadar ilgimi çekiyor. Evernote ile tanışıklığım, 2008 yılında bu arayış sırasında oldu.. Hatta öyle bir tanışıklık ki o dönem kullandığım iPhone3G nin Evernote u açarken kasması, sırf bu yüzden telefonu değiştirmeme neden olmuştur.

Yaşam akışımızdan aklımızda kalan bilgi kırıntılarını dijitalleştirebilmek ve bilgiyi internette güvenli bir yerde tutma fikri; ona ihtiyaç anında hızlıca ulaşabilme konforu, Evernote’u tercih etmemdeki en büyük nedenlerden biri. Evernote, bulut tabanlı çalışan bir not tutma hizmeti. Fakat bu kadar kısa tanımlamakta doğru değil. Çünkü Evernote kullanımınız tamamen sizin alışkanlıklarınız, vizyonunuz, ihtiyaçlarınız ve tecrübelerinizle birlikte şekilleniyor. O yüzden farklı işlerle uğraşan Evernote kullanıcılarının kullanım alışkanlıklarını hep merak ederim. İncelerim. Değişik kullanım fikri yakalarsam kendime uyarlarım.

Bu noktada merak edenler için söyleyeyim. Evernote ücretsiz bir servis. Elbette daha fazla hizmet isteyenler için Premium üyeliğide mevcut. Ama genel ihtiyaçlar için ücretsiz üyeliğin gayet yeterli geldiğini söyleyebilirim.

Internette Evernote’ un kullanım amaçlarını anlatan birçok yazı bulabilirsiniz. Örneğin buradaki blog yazısı, daha önce benimde yararlandığım bir örnek.
Yukarıda linkini verdiğim blog yazısına baktıysanız birçok kaynaktan alabildiğiniz notları, ortak bir alana toplayabildiğinizi göreceksiniz. Önemli olan bu alanı bir karmaşaya dönüştürmeden yönetmek. Bunun için kendinize bazı kurallar belirlemelisiniz. Notlarınızı not defterlerinde mi toplayacaksınız yoksa etiket yapısını mı kullanacaksınız? Veya her ikisini birden de kullanabilirsiniz.
Kendi tercihim 2 tip not defteri tanımlayıp detayları etiketler üzerinden yönetmek.

Öncelikle Gelen Kutusu ve Arşiv olarak 2 tane not defteri tanımladım. Prensip olarak notlar öncelikle Gelen Kutusuna düşüyor. (Veya ben ekliyorum) Not’u değerlendirip düzenledikten sonra saklamak gerektiğine karar verirsem Arşiv kısmına alıyorum. Gelen Kutusunu temiz tutmak için mümkün oldukça girip bakıyorum. Dolayısıyla daha önce not alıp sonradan dönüp bakmayı unuttuğum şeyleri kaçırmamış oluyorum.

Temelde “Gelen Kutusu” ve “Arşiv” olarak 2 not defterim var.
Etiketlerde ise biraz daha detaya giriyoruz. Evernote, içiçe etiketler kullanmamıza izin veriyor. Bu sayede farklı etiket grupları oluşturabiliyoruz. Etiketlerimi “.diger”, “.kim”, “.ne”, “.ne zaman” olarak 4 gruba ayırdım. Nokta ile başlamalarının sebebi etiket aramalarında bunların gelmemelerini sağlamak. Çünkü bu etiketleri hiç bir not ile ilişkilendirmiyorum.

Burada etiketleri grupladığım üst etiketleri görüyoruz
Aşağıda her bir üst etiket grubunun altındaki etiketleri görüyorsunuz. Kendi ihtiyaçlarıma göre belirlediğim etiketlerin tamamını sizede ilham olması açısından özellikle verdim.

 

Belki dikkatinizi çekmiştir. Bazı etiketlerin önünde # , @ gibi işaretler var. Bunların amacı şu : Bir notu etiketlerken Evernote, halihazırdaki etiketlerin listesini getirir. Böylece siz daha kelimeyi tamamlamadan etiketi seçebilirsiniz. Buradan yola çıkarak “@” karakterine bastığınızda sadece kişi isimleri ve “#” karakterine bastığınızda sadece özel belirlediğiniz etiketlerin listelenmesini sağlayabilirsiniz.


Ayrıca sık kullandığınız notlar veya etiketlerden kısayollar oluşturup hızlıca ulaşabilmeniz mümkün.

Bu şekilde bir yapı kullanarak Evernote u -hem kişisel hem iş için- oldukça verimli bir şekilde kullanıyorum. Evernote, internete bağlanabilen -neredeyse- her cihaz üzerinde çalışabiliyor. Bu da evernote’u rakipleri arasında öne çıkarıyor. En başta değindiğim gibi yapabilecekleriniz biraz sizin ihtiyaçlarınıza ve birazda araştırmacı kişiliğinize bağlı. Aşağıda incelemek isteyebileceğiniz birkaç bağlantı verip konuyu şimdilik noktalıyorum.

Sorularınız veya değişik,farklı fikirleriniz olursa yorumlar bölümünde paylaşmaktan çekinmeyin lütfen.







Salı, Eylül 09, 2014

Fotoğraf ve donanım üzerine birkaç söz…



Fotoğraf meraklılarının ilk fotoğraf makinalarını aldıktan sonra yaşadıkları sürece yakın çevremde, kendimde, hem de internetten izlediğim kişilerde sıklıkla şahit olmuşumdur.
Hemen hepsi, paylaşım platformlarının da etkisiyle büyük bir iştahla donanımlarını çoğaltmaya, özelleştirmeye, imkanı varsa en son çıkan lens veya gövdeleri almaya gayret ederler. Ama neden sonra farkederler ki hep ilk çektikleri fotoğraflardır en etkileyici olanlar. Belki de o yüzden kit lenslerle harikalar yaratanları konu eden çok sayıda yazılar görürüz onların başarı hikayelerini anlatan. Yeteneğin başladığı nokta burasıdır belki de. Her zaman iyi işleri makinalara mal ettiğimiz için ucuz donanımlarla iyi iş çıkartanlar şaşırtıcı gelir.
Birçok fotoğraf meraklısının gözardı ettiği önemli nokta, çekim sonrası fotoğraf işleme sürecidir. Yukarıda bahsettiğim başarı hikayelerinin önemli bir parçasıdır fotoğraf işleme süreci, yani -herkesin bildiği adıyla- photoshop. Photoshop, günümüzde fotoğraf işlemenin markalaşmış adıdır. Manipulasyonu ayrı bir yere koyarsak fotoğrafları sonradan işlemeyi değersizleştirmek olarak düşünenler, kendi dijital makinalarının içinde bu işleri yapan gömülü bir photoshop olduğunu bilmezler bile.
Önce eğitim deriz hep ya. İyi bir konu bulmak, iyi ışığı görmek, iyi kadrajı yapmak ve fotoğrafı sunuma hazır bir şekilde işlemek eğitim ve emek ister. Bütün bunları yaparken elinizdeki makinanın/malzemenin ne olduğu değil, onu nasıl kullanacağınız önem taşır. Gerisi yanınızda sadece ağırlıktır.

Cumartesi, Eylül 06, 2014

Ücretsiz Spotify Kullanıcıları İçin Küçük Bir Hile...


20 milyonun üzerinde şarkıya sahip kütüphanesiyle ülkemizde de yasal hizmet veren Spotify ile ilgili ilginç bir ipucuna rastladım. Denedim ve çalıştığını görünce burada da paylaşmaya karar verdim.

Spotify dan ücretsiz olarak yararlanıyorsanız Android cep telefonunuzdaki spotify uygulamasında, şarkı arama sonuçlarından istediğiniz şarkıyı çalamazsınız. Sadece listeden rastgele çalma yapmanıza izin verir. Ancak nedense hem iOS hemde Android tablet uygulamasında böyle bir kısıtlama yok.

Bi arkadaş, "Ben bu telefondaki uygulamayı tablette çalışıyormuş gibi kandırabilir miyim acaba?" diye düşünmüş ve TabletMetrics diye bir modül yazmış. Buradan indirebilirsiniz. Modül diyorum çünkü Android telefona kurulan Xposed Framework üzerinde çalışan bir modül bu. Modül sadece uygulamayı kendisinin bir tablette çalıştığını sanacak şekilde kandırıyor.

Telefonunuza Xposed Framework kurabilmek için önce root yetkisine sahip olmanız lazım. Sonrası çocuk oyuncağı. Xposed Framework hazırsa modül kurmanız 2 dakikalık iş.

Artık istediğiniz şarkıyı çalabilirsiniz.

Kaynak : wonderhowto.com

Salı, Ağustos 12, 2014

Android - iOS ve Google Play Books

Günümüzde dijital dünyaya, ihtiyaçlarımız veya meraklarımız ölçüsünde bir şekilde müdahil oluyoruz. Şimdilik bu dijital dünyadan daha fazla verim almak için biraz daha kişisel ilgi ve araştırma gerekiyor.

Telefon olarak daha esnek bir sistem altyapısı sunduğu için Android' i tercih ediyorum. Arayüz tasarımı konusunda maalesef Nexus dışında beğendiğim -Android Sistemli- bir marka göremiyorum. O yüzden hem performans hemde Google 'ın saf Android'ini kullanabilmek için Nexus serisini tercih ediyorum.

Tablet olarak ise retina ekranın büyüsünü, renk dengesini, işletim sistemi ile donanım arasındaki uyumunu diğer tabletlerde bulamadığım için iPad Air'i seçtim. Bir tarafta tasarım ile ilgili takıntılarım diğer tarafta işletim sisteminin sağladığı esneklikler derken Android ile iOS arasında bir denge kurmanın galiba en iyisi olabileceğini düşündüm.

Kullanmaya alışkın olduğum birçok internet servisi ve bunların mobil uygulamaları var. Ancak şu an bu yazının esas konusu olan Google Play Books servisinin güzelliklerinden bahsedeceğim.


Google, bildiğiniz üzere bulut servis sağlayıcıları içinde en büyüklerden birisi. İçerisinde birçok farklı hizmet  barındırıyor. Tüm bu hizmetleri sadece gmail hesabınız ile bağlanıp kullanabiliyorsunuz. Google Play Books da bu hizmetlerden birisi. İsterseniz bilgisayarınızda isterseniz mobil cihazlarınızda e-kitap okumanıza olanak sağlıyor. 2013 yılında Türkiye içinde kullanıma açıldı. Aslında her platformda e-kitap okumaya yarayan birçok program mevcut olsada Play Books un sevdiğim bütünleştirici bir özelliği var. Dilerseniz Google Play mağazasından e-kitap satın alabiliyorsunuz. Ya da elinizde zaten var olan epub, pdf vs. formatlarındaki e-kitaplarınızı yükleyerek Google kütüphanenizde saklayabiliyorsunuz. Sonra istediğiniz zaman Android veya iOS tabanlı mobil cihazlarınızdan isterseniz de Internet tarayıcınızdan kitaplarınıza ulaşabiliyorsunuz. Daha da güzeli, kitabınızı okurken kaldığınız sayfayı cihaz bazında hatırlıyor olması. Böylece yolda telefonunuzda 2 sayfa okuduktan sonra tabletten devam etmek istediğinizde kaldığınız sayfadan açılıyor.

Android - Gece Ayarı
Android - Gündüz Ayarı
Android - Ayarlar Bölümü


iPad - Gündüz Ayarı
iPad - Ayarlar Bölümü
iPad - Kütüphane Genel Görünümü

Yanda iPad üzerindeki kütüphanenizin genel görünümünü görüyorsunuz. Okuduğunuz kitapları arşive yollayarak bu ekranda sadece okumakta olduklarınızı görüntüleyebilirsiniz. Normalde uygulamayı ilk açtığınızda direk en son okuduğunuz kitabın kaldığınız yerinde açılıyor.

Aşağıdaki ekran görüntüsü ise PC de, Chrome tarayıcıdan. Dilerseniz buradan da kitabınızı okumaya devam edebilirsiniz.

Web üzerindende kitabınızı okuyabilirsiniz.

Uygulamalar görsel ve kullanım olarak aynı. Ayarlar, akıcılık, sayfa çevirme animasyonu, gece gündüz temaları vs. aynı olunca geriye sadece keyfini çıkarmak kalıyor. Yazının başında bahsettiğim gibi farklı platformlarda ortak çalışan uygulamalar bana çok daha yakın geliyor. Aksi halde hep aynı markanın bağımlısı olmak durumunda kalıyoruz.

Google Play Books' un Android ve iOS için olan uygulamalarını ilgili uygulama mağazalarından indirebilirsiniz.